Hüseyin Rahmi Gürpınar'ı yakından tanıyalım.


Hüseyin Rahmi Gürpınar
, Türk edebiyatının önemli isimlerinden biridir ve pek çok roman, hikaye ve deneme kaleme almıştır. Bununla birlikte, kendisi sadece edebiyat alanında değil, aynı zamanda siyasette de aktif bir rol oynamıştır. 5. ve 6. dönemlerde Kütahya milletvekili olarak görev yapmıştır.

Hüseyin Rahmi, edebiyat kariyerine gazetecilikle başlamış ve çeşitli gazetelerde yazar ve çevirmen olarak çalışmıştır. İkdam gazetesinde yayımladığı altı romanla ünü birden artmıştır. Ancak, kendisi sadece edebiyat alanında değil, aynı zamanda mizah dergileri ve gazetelerde de çalışmıştır. Ahmet Rasim ile birlikte çıkardığı Boşboğaz ve Güllabi adlı mizah dergisi mahkeme kararıyla kapatılmıştır.

Orhan Pamuk Kara Kitap Üzerine

 Bu yazı “Kendi Olmak” Fikri Etrafında Bir Kara Kitap Okuması, (Serhat Demirel) makalesinin bir özetidir. Makalenin orjinalini de okumanızı öneririm. Bu sadece bir özetidir. Atıf yaparak kullanmayın sizi yanıltabilir. Bilimsel çalışma yapacaksanız makalenin orjinalini okuyun.

Bu sebeple, özellikle Doğu- Batı ya da diğer bir adlandırmayla gelenek-modernlik ikileminde sıkışıp kalmış bireyin ve en çok da aydın ve yarı aydınların çıkmazı Türk edebiyatında konu edilen meselelerden biridir. Orhan Pamuk’un Kara Kitap romanında ele alınan «kendi olma» düşüncesi irdelenmektedir. Romanda metinler arası ilişkiler yoluyla özellikle iki ana kahraman Celal ve Galip üzerinden ciddi bir kimlik sorgulaması yapıldığı, kişinin başka hayatları ve kişileri taklit etmekten kurtularak kendisi olabilmesi fikrinin işlendiği görülmektedir. Mevlana ve Şeyh Galip gibi klasik dönem şairleriyle Oğuz Atay başta olmak üzere modern Türk edebiyatı yazarlarının hayatı ve eserleriyle kurulan bağlantılar, kendini arama uğraşının geçmişteki ve modern çağdaki farklı izdüşümlerini saptamaya imkân sağlamaktadır.

Çatıdaki Rüzgar Özeti, V.C.ANDREWS


Bu yazıda sizlerle Çatıdaki Rüzgür isimli kitabın özetini paylaşacağız.

Chris, Carrie ve Cathy isimli üç genç, annelerinin baskısı ve öldürme girişimi ile karşılaşınca evden kaçarlar. Bu kaçışları, çocukların üç yıl beş ay tavan arasında mahsur kalmasıyla sonuçlanır. Bu süre zarfında, çocukların annelerine karşı kin duymalarına yol açar. Çünkü anneleri miraslarını almak için çocuklarını öldürmeyi planlamıştır. Bu amaçla, arsenik zehri karıştırılmış çörekler çocuklara yedirilir.

Doktor Paul Sheffield, üç çocuğu kaçıran ve onların annelerinden kurtaran kahraman bir doktordur. Sheffield, çocukların sağlık sorunlarını tedavi eder ve onları babalık sevgisiyle büyütür. Cathy, en büyük çocuk, Sheffield ile yakın bir bağ kurar ve birbirlerine çok bağlı olurlar. Ancak ayrı kalmaları her ikisini de derinden etkiler. Cathy, balerin olma hayaliyle tanıştığı Julian ile aşk yaşarken, asıl amacının annesinden intikam almak olduğunu hatırlar. Annesinin genç eşi Bart'ı kullanarak intikamını almaya karar verir.

Bir gün cesurca itiraz eder: "Ben Catherine Leigh Foxworth'un, Bayan Winslow'un ilk kocası Christopher Foxworth'un büyük kızıyım. Babamın annemin üvey amcası olduğunu ve evlendikleri için Malcolm Foxworth'un gerçek kızını mirastan mahrum bıraktığını hatırlıyorsunuz. Ağabeyim Christopher şimdi bir doktor oldu. Bir zamanlar Cory ve Carrie adında ikiz kardeşlerim de vardı, ama ikisi de öldüler..."

Biz İnsanlar, Peyami Safa

Bu yazıda sizlerle Peyami Safa'nın Biz İnsanlar isimli kitabının özetini paylaşacağız. 


Kurtuluş Savaşı döneminde bazı zengin insanlar kendi çıkarları için işgalci devletlerle yakınlaştı. Orhan, o dönemde yatılı bir okulda öğretmenlik yapıyordu. Talebelerinden Tahsin, sınıf arkadaşı Cemil'in kaşını taş atarak patlatır. Orhan, Cemil'in tedavisini yaptırır ve annesinin yanına götürür. Taş atmanın sebebi, Taşşak Türk diye hitap etmesidir. Orhan, köşkte Cemil'in ablası Vedia'yı görür. İlk bakışta bir şey yok zanneder fakat aşık olmuştur. Orhan, Taşsin olayından sonra okuldan istifa eder. Çünkü Cemil'in bilmeyerek tüm Türk halkına hakaret ettiğini düşünür. Artık Orhan'ı açlık ve yoksulluğun hüküm sürdüğü günler beklemektedir. Kar fırtınasının olduğu bir akşam Orhan yatağında soğuktan uyuyamaz. En yakın caddeye çıkıp son parasıyla sıcak bir çay içmek ister. Gittiğinde kahvehane kapalıdır ve olduğu yere düşer. Kahvecinin erken gelmesiyle hayatı kurtulur ve öğretmenken en iyi anlaştığı Necati'nin evine gider. Necati, Orhan'a bir arkadaşının çevirmen aradığını söyler. Artık Orhan'ın da parası vardır. Eski anılar canlanır ve Vedia tekrar aklına gelir. Onu unutamaz ama Vedia ile evlenmek isteyen birçok kişi vardır. Bunlardan subay olan Ahmet'i görünce başına gelecekleri anlar ama aşkı daha üstün gelir ve olacakları umursamaz. Taşsin'in babası bu arada hapishaneden çıkar. Hapishaneye girmesinin sebebi Vedia'nın annesidir. Vedia herkese aşıktır ve bu Orhan'ı korkutur. Vedia ile bir an önce evlenmek isteyen Orhan, Vedia'nın buna yanaşmamasından dolayı üzgündür. Vedia'nın annesi köylüler tarafından sevilmez çünkü evine Fransız bayrağı asmıştır. Ahmet, Vedia'dan uzaklaşmak için cepheye gider ve orada ölür. Orhan, Vedia ile buluşacağı bir gün, Vedia'nın hastanede olduğunu öğrenir ve koşarak hastaneye gider. Vedia şuursuzca yatmaktadır. Orhan, günlerce hastanede onun yanında kalır. Çok halsiz düşmüştür. Doktorların tüm ısrarlarına rağmen dinlenmeyi kabul etmez. Vedia eskisinden iyi olsa da hala şuuru yerine gelmemişti ve her şeyin farkında değildi.Orhan, içerideki havadan sıkıldığı için dışarı çıkmak için ayaklanır ancak sendeler. Çok bunalır ve ayağa kalkmak için tekrar hareket eder. Duvarlardan tutunarak koridordan çıkar, ama gözleri hiçbir şey görmez. Merdivenlerden inerken dengesini kaybeder ve düşünmek istemediği şey olur, Vedia'nın aşkından ölür. Ertesi sabah Vedia iyileşir, ancak Ahmet'in ölümüne neden olduğu gibi Orhan'ı da bilinmezliğe atarak ölümüne neden olur. Ancak Vedia hala hayattadır.

Türk Destanları, Abdulkadir İnan

TÜRK DESTANLARI, Abdulkadir İNAN

Büyük fütuhat yapan, muazzam devletler kuran Türk milletinin en eski devirlerden beri kahramanlık destanları yarattığında şüphe yoktur. Hunlar devrinde bile Türk milletinin bütün boylarında müşterek bir destanın bulunduğu, Alp Ertonga ve Oğuz destanlarının incelemeleri neticesinde anlaşılmıştır.


Orta Asya hakkında M.P. Gryaznov’un düşüncesi bu bakımdan dikkate değer. Ona göre “Milâttan önceki VII-VI. asırlardan, M.sonraki I. asra kadar Orta Asya ve Doğu Avrupa’da atlı göçebe milletlerarasmda yayla ve hayvan sürülerini ele geçirmek için savaşlar durmadan devam ediyordu. Bu sürekli savaş halk kahramanlarını yarattı. Bunlar en cesur ve kudretli savaşçı alplardır. Milletin başbuğu olan bu alplar hakkında efsaneler meydana gelmiştir. İşte bu efsaneler ilk destanlardı. Güney Sibirya ve Orta Asya boylarının bu en eski destanlarının bazı vak’alan arkeoloji araştırmalannda elde edilen tunç tokalarda tasvir edilmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Bu destanlarm kendileri de ikibin yıldan beri nesilden nesile gelenek olarak söylenmekte devam ederek çok değişik şekilde bize kadar gelebilmiştir. Şimdiki Türk ve Moğollar’ın alp destanlannda bu en eski destanların temel konuları ve birçok şekilleri muhafaza edilmiştir.

Servet-i Fünun Mecmuası

Bu çalışma, XIX. yüzyıl sonlarından XX. yüzyıl ortalarına kadarki Türk kültür ve edebiyat hayatının önemli dergilerinden biri olup Servet-i Fünûn ve Fecr-i Ati edebiyatının yayın organı olarak da faaliyet gösteren Servet-i Fünûn Mecmuasını ele almaktadır.

Anahtar Kelimeler: Servet-i Fünûn, Fecr-i Ati, Mecmua

(Makale Sahibi: Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 4, Say› 7, 2006, 533-544 Kübra Andı Edebiyat Öğretmeni)

XIX. yüzyıl sonlarından XX. yüzyıl ortalarına kadarki Türk kültür ve edebiyat hayatının önemli dergilerinden biri olan Servet-i Filnûn, ilk sayısını 27 Mart 1891’de neşreder. Devrin basın ve yayın kurallarına uygun olarak sunulan dilekçe ile Mabeyriden bir isim istenmiş, cevaben alman müsaade tezkiresinde yayınına izin verilen bu dergiye Mabeyn tarafından Servet-i Filnûn ismi münasip görülmüştür.

Aslında 1888’de Ahmed Ihsan’ın, Nikolaidis’in Türkçe olarak çıkardığı Servet adlı günlük gazetede çalışmaya başlaması Servet-i Filnûn dergisinin uzun süren macerasının başlangıç noktası olarak kabul edilebilir.

1887-1889 yılları arası matbuat hayatına bakacak olursak oldukça renkli bir görünüm ile karşılaşırız. Adeta bir dergi bolluğu yaşanmaktadır. Ahmed İhsan anılarında bu durumu şöyle anlatır: “1300 ile 1305 (1887-1889) arasında Türkiye’de ilk risale bolluğu oldu. Maarif Nezaretinde kurulmuş ve içinde çok değerli âzâları bulunan Encü-men-i Teftiş ve Muayene bu risaleleri muayene eder ve izin verirdi. Dediğim yıllarda, henüz Abdülhamid devrinin Babıali dâhiliyesinde kurulan sansür usulü sertleşme-mişti: Edebî ve ilmi risaleleri meşhur Münif Paşa’nın nazırı olduğu Maarif iyi karşılar ve korurdu. İşte bu koruyuş dediğim tarihte ilk risale bolluğunu yapmıştır.”1

Bu bolluktan sonra çeşitli siyasî, sosyal sebeplerden dolayı bu dergilerin bir kısmı kapanır. Dergilere bakma işi maarifin elinden alınıp Dahiliye Nezareti’ndeki matbuat müdürlüğüne verilir ve dergilerden de gazetelerin uyduğu kurallara uymaları istenir.

Simyacı Kitap Özeti

 Bu yazıda sizlerle Paulo Coelho'nun belki de en çok satan eseri olan Simyacı'yı sizler için özetledik.



1) KİTABIN KONUSU:  Simyacı, İspanya'dan yola çıkan Mısır Piramitleri'nin eteklerinde hazine aramaya giden Endülüslü bir çoban Santiago'nun masalsı yaşamının felsefi bir öyküsüdür. 

2) KİTABIN ÖZETİ: Romanın kahramanı Santiago’nun anne ve babası rahip olması için onu papaz okuluna göndermiştir. On altı yaşına geldiğinde rahip olmak istemediğini, okuldan ayrılmayı ve gezginci olmak istediğini babasına söyler. Bunun üzerine babası da, oğluna içinde üç adet altın İspanyol parası olan bir kese vererek oğluna “git, kendine bir sürü al ve en iyi şatonun bizim şatomuz ve en güzel kadınların bizim kadınlarımız olduğunu öğreninceye kadar dünyayı dolaş” der ve oğlunu kutsar. Önce, babasının vermiş olduğu parayla bir koyun sürüsü alır ve yaşamının büyük düşünü gerçekleştirmeye başlar; artık geziyordur.